“Takıntılarım var huysuz bir adamım”

Erdal Beşikçioğlu, hem dizi çekiyor, hem tiyatro yapıyor hem de StüdyoCer’in genel sanat yönetmenliğini üstleniyor. Yeni oyunu ‘Hayvan Çiftliği’ vesilesiyle buluştuğumuz Beşikçioğlu, “Bazen kendi disiplinimden nefret ediyorum” diyor.
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
“Takıntılarım var huysuz bir adamım”

Erdal Beşikçioğlu, hem dizi çekiyor, hem tiyatro yapıyor hem de StüdyoCer’in genel sanat yönetmenliğini üstleniyor. Yeni oyunu ‘Hayvan Çiftliği’ vesilesiyle buluştuğumuz Beşikçioğlu, “Bazen kendi disiplinimden nefret ediyorum” diyor.

* Genel sanat yönetmenliğini üstlendiğiniz StüdyoCer’in oluşum sürecinden bahsedelim...
Gençlerin tiyatro yapabileceği bir mekan arayışıyla yola çıktık. İlgiliydim CernModern’le (Sanat Merkezi). Konservatuar ya da dengi okullardan mezun ya da okuyanların staj şanslarının olmadığından bahsettim onlara. Halkbank’ın sponsorluğunda hayata geçti proje. Sahne ve oyunculuk teorik olarak öğretilemez, her daim pratik yapmak gerekir. Bu atölye, gençlere sahne tecrübesi kazandırmayı amaçlıyor.

* George Orwell’ın ‘Hayvan Çiftliği’yle “Perde” dediniz...
Biraz daha özünü çıkarmaya çalıştık. Bugünkü karşılığının ne olabileceğini düşündük ve ona göre ‘Hayvan Çiftliği’ndeki hayvanlar ve sözlerle yeni bir matematik kurmaya çalıştık.

* Dizi, Devlet Tiyatrosu’ndaki oyunun turnesi, StüdyoCer. Hepsine nasıl yetişiyorsunuz?
‘Bir Deli’nin Hatıra Defteri’ne bu sezon devam edeceğiz. Özelde çalışıyoruz ama asli görevimizi de aksatmıyoruz. Herhalde ben çalıştıkça, paylaştıkça, enteresan işler hayata geçirdikçe enerjim yükseliyor. Dizi çekiyorum, burada gençlerle birlikte ‘Hayvan Çiftliği’ne çalışıyorum, Devlet Tiyatrosu’nda oyunumu oynuyorum, turnemi yapıyorum. Hepsi bir şekilde gidiyor şimdilik, herhalde gencim.

Behzat Ç.’ ibretlik bir adam”

* ‘Behzat Ç.’nin saati değişti ama hâlâ sansür devam ediyor...
Cuma akşam 11’den sonra bence iyi bir zaman. Ama o saatten sonra bira kelimesinin biplenmesi, şişelerin buzlanması tuhaf geliyor. O zaman neden +18 yazıyoruz? İşte bu soruları sorup, uygulamaya döktüğünüz zaman tuhaf bir durum olduğunu düşünüyorsunuz. Orada bir yetkili var, ona “Bipleyeceksin kardeşim” denmiş. Ama belki dizi saat 20.00’de verildiği zaman denmiş o laf. Özgün bir hikayeyi anlatmanız engelleniyor. RTÜK, senin yanında değil, sana karşı çıkan bir kurum gibi. Bira bir küfür değildir. Doğru kullandığı zaman böbrek taşı tedavisi için bire birdir. Mayasını da kullanıyoruz. Benim aklımın, fikrimin ermediği birtakım durumlar var. Büyükler öyle uygun görmüşler...

* ‘Behzat Ç.’ alkol ve sigarayı özendiriyor’ türünde açıklamalara ne diyorsunuz?
Behzat, haplarla tedavi olmayı seçmiş bir adam değil. Psikolojik dertlerini alkolle, kendi kendine tedavi etmeye çalışan bir adam. Örnek alınacak kimse değil, ibretlik bir adam. “Özendiriyorsun” diyorlar. Herifin hayatına baksana, nasıl özenir bir insan? ‘Behzat Ç.’nin sevilme sebebi, yaşadığı ruh haliyle ilgili. Kitleleri hikayesiyle peşinden sürüklediği için seyredilen, fenomen olan bir iş. İncelerken, irdelerken çok dikkatli davranmak gerekir.

* Behzat’ın karısının öldürülmesiyle beş ayrı adama bölündüğünü izledik. O sahneler zorladı mı sizi?
Uzun sürdü çekimler, çok yorucuydu, umarım bir daha böyle bir sahne gelmez. Ama Ercan’ın da eline dur diyemiyorsun, öyle güzel yazıyor ki... Üçüncü sezon, yeni bir maceraya başladık, ne şekilde sonuçlanacak bilmiyorum.

* Kadınlar sizi çok beğeniyor. Bu ilgi size mi yoksa ‘Behzat’a mı?
‘Behzat’, her kadında ‘canım’ hissi uyandıran bir adam. Yoksa benim yenilir yutulur bir tarafım yok. Erdal, çok huysuz bir adamdır. Fenadır. Obsesyonları var bir kere. Takıntıları olan bir adam ne kadar çekilir olabilir ki. Bazen ben bile kendi disiplinimden nefret ediyorum.

“Yeniden baba olmak heyecan verici”

* Ankara’nın en çok nesini seviyorsunuz?
Ben biraz düzeni seviyorum. Düzeni sevdiğim için de Ankara bana iyi geliyor. İstanbul’da trafik daha havada başlıyor.  20 dakikalık yol, 3 saatlik yol haline geliyor. Kâbus! Bu düzensizliğin içinde yaşadığımı düşünemiyorum. Sabah iki saat yol gidip işinizi yapacaksınız, akşam geleceksiniz her cuma deli gibi dans edeceksiniz, arada ne denizi göreceksiniz ne çay içeceksiniz... Sonra da “İstanbul’un denizi var” diyorlar. Yaşayamıyorsun ki. Çocukluğum Ankara’da geçti, her mahallede bir anım var. Bu şehir benim geçmişim. İstanbul daha kapitalist bir kent gibi geliyor bana.

* Yeme-içme, gece eğlencesi? Nerelere gidersiniz?
Akşam gittiğimiz birtakım yerler var, söylemeyeyim şimdi, oralara gideriz. Ama genelde evde yer içerim. Elvin’in yaptıklarını yerim. Ama son üç yıldır karavanda yaşıyorum. Çekimler nedeniyle Ankara’nın hiç görmediğim yerlerine gittim. Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan daha fazla gezdiğimi düşünüyorum.

* Yazı nasıl geçirdiniz?
Derin’le birlikte çok güzel bir tatil yaptık. Çeşme’de, çocukluğumu geçirdiğim koydaydık. Hem sörf yaptık, hem denize girdik, hem de eğlendik. Okulu başladı, o da okula gitmeyi iş olarak görüyor.

* Şimdi erkek çocuk bekliyorsunuz. Yeniden baba olmak nasıl hissettiriyor?
Heyecan verici...

* Elvin Hanım’la nasıl bir çiftsiniz?
Elvin’le aynı sınıfta okuduk, aynı hocalardan eğitim aldık. Aşağı yukarı çocukluğumuz da aynı mekanlarda geçmiş. O da disiplinlidir. O yüzden tencere kapak diyeyim.

“Evde sessizlik en büyük keyif”

* Hayattaki en büyük korkunuz nedir?
Fareden korkarsın. Bir anda karşına yılan çıktığı zaman korkarsın. Öyle anlık korkularım var. Fobik sorunlarım yoktur ama. Yaşım ilerleyince ölüm korkusu sarabilir.

* En büyük tutkunuz oyunculuk herhalde...
Kesinlikle...

* Eve gidip klasik müzik dinleyen birine benziyorsunuz...
Dinleriz, klasikçiyiz biz. Ama genelde evde sessizliği dinliyorum. Bütün gün karavandayım, dinleyeceğimi dinlemiş, okuyacağımı okumuş, oynayacağımı oynamış oluyorum zaten. Evde sessizliğe kavuşuyorsunuz. İşte o zaman en büyük keyif başlıyor.

MİLLİYET - SENEM AYDIN