'Şuh bakmayı, kadınsılığı yeni öğreniyorum'
Bağımsız sinemanın beğenilen prensesi olmak istiyor...
Karşımda genç, kendinden emin, gülen gözleriyle bir kadın oturuyor. Saçları fönsüz, yüzünde makyaj yok. İlk gördüğünüzde belki de çarpılmayacağınız bu yüz ekranda nasıl devleşiyor peki? Sahiciliğiyle. Nesrin Cavadzade
‘Ağır Roman-Yeni Dünya’ dizisinde Kara Leyla rolüyle ekranlarda. Çok da can yakacak gibi...
Romanı okumuş muydun?
Okumuştum ve çok sevmiştim. Bence yeraltı edebiyatının Türkiye’deki en iyi örneklerindendir. Sonradan yapılan film de çok güzeldi ama ben kitabın daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Bu hikaye de romanın 40 sene sonrası aslında. Dolayısıyla çok az karakter yaşıyor. Bir Gaftici ve Tina. Onun dışındaki herkes onların çocukları. Ben Arap Sado’nun kızıyım.
Böyle bir eser olunca karşılaştırma kaçınılmaz oluyor sanırım?
Şu an en çok karşılaştığımız durum bu zaten. Bu bir devam dizisi. Yani ne romanıyla gerçek anlamda bir bağ var ne de filmiyle. Romandan 40 sene sonra, Kolera nasıl bir yer olurdu, bu sorunun cevabını arıyor dizi. Yanlış karşılaştırmalar oluyor. Çok kuvvetli bir eser referans alınıyor. Hepimizin kafasında bir imge var. Televizyonda bu tür bir romanın uyarlaması da çok zor.
Senaryo gelince heyecanlandın mı?
Star İç Yapımlar enteresan bir yol izledi. Oyuncularla beraber karar aldılar. Herkes kendi rolünü kendi seçti. Begüm Birgören, Onur Saylak, Özge Özpirinçci hepimiz kendi karakterimizi kendimiz belirledik. Bunun bir yolculuk olduğunu, hangi karaktere yakın hissediyorsak onu seçmemizi istediler. Genel olarak bir bölüştürme vardı. Mesela beni mahallede görmek istediler, oradan bir karakter seçtim. Begüm gelir gelmez ‘Eylül’ dedi. Özge ‘Zehir Ahu’yu seçti.
‘Nişantaşı kızı olur mu benden emin değilim’
‘Kolera’ gibi mahallelere de düşüyor mu yolun?
Tabii özellikle tiyatro oyunum için çok dolandım oralarda. Ayrıca politik anlamda hiç kopuk olmadım etraftan. Gerek eylemlilik olsun gerek hayata bakışım sanata bakışım insana bakışım olsun, hiçbir zaman varolan şartlardan kendimi soyutlamadım.
Kendini nasıl besliyorsun?
Tiyatro benim için gerçek bir çalışma alanı oldu. Sahnede şarkı söylemek, akordiyon çalmak. Bu kadar yoğun çalışmasam daha çok workshopa katılırdım. Bir aleti mesela piyano, iyi çalabilmek isterdim. Aslında doğuştan varolan yeteneklerimizi yolda, büyürken bastırıyoruz. ‘Sus evladım, yüksek sesle konuşma’ o utangaçlıkları giyindikçe unutuyoruz yeteneklerimizi. Bedeni çocukluğundaki gibi kullanmak, sesi öyle... Yıllarca kullanmadığım sesi şan derslerinde duyunca ağlama krizine girerdim. Bütün bunlar bir oyuncu için kahredici şeyler. Tanrı bu yetenekleri hepimize veriyor yeter ki engellemeyelim.
Bir oyuncu olarak, senden ne olmaz?
Sanırım zengin, şımarık kızları çok zor oynarım. Kariyerim hep anti, daha gerçek karakterler var. Bir Nişantaşı kızı olur mu benden, emin değilim. Oynadığım tüm karakterlerle bir bağ kurmuşumdur, özellikle sinemada.
‘Kameranın diğer tarafına da geçmek istiyorum’
Kendi kısa filmlerin var, kameranın diğer tarafına geçmeyi hayal ediyor musun?
Hayal ediyorum ama bununla ilgili hiçbir şey yapmıyorum. Yazmam gerektiğini biliyorum, kendi projemi yapmam gerekiyor. Artık Türkiye bu konuda çok üretken. Her sene sağlam 4-5 yönetmen çıkıyor, bu muhteşem bir şey. Yapabileceğimi hissediyorum, Kültür Bakanlığı’na başvuruyorsun ve seni destekliyorlar. Yazmak ayrı bir disiplin. Benim sadece aldığım karakterin üzerinde çalışma disiplinim var. Onun dışında dağınığım.
İyi bir oyuncu musun peki?
Çok iyi bir oyuncu olmak istiyorum. Bu sonsuz bir yol.
İlk adımımı atmış olabilirim ama zor bir yol. Ben bağımsız sinemanın prensesi olmak istiyorum. Her sene çıkan o 4-5 yönetmenle çalışabilen bir oyuncu olmak istiyorum.
Her sezon önemli diziler ekranlara geliyor. Reyting kaygısı size de sirayet ediyor mu?
Ben 2 sezon Ay Yapım’la çalıştım. Reytingler nasıl olursa olsun dizileri devam ettiren bir stratejileri vardı. Bu şirkette de benzer bir anlayış var. Reytingden ziyade işin parlaklığına önem veriyorlar. Bu çok sevindirici çünkü emeklerinizin boşa gitmiyor.
‘Dansöz kıyafetimi kendim aldım ve dans etmek terapi gibi geliyor’
Geçen sene de çok yoğun geçmişti senin için? Teklif geldiğinde ne haldeydin?
Geri dönüp baktığında ‘bütün bunları ben mi yaptım?’ diyor insan. ‘Güzel Günler Göreceğiz’ diye bir film çektim. ‘Yangın Var’ filmi için Diyarbakır’a gittim. O film bitmeden ‘Al Yazmalım’ için Bursa’ya gidip gelmeye başladım. Bir de üstüne bir oyuna çalışmaya başladım. O oyun için de şarkı söylemem gerekiyor. Hadi bir şekilde söyledik, bir de akordeon çalmam gerekiyor! Tiyatro sahneye çıktı, ‘Ağır Roman Yeni Dünya’ teklifi geldi.
Hemen çalışmalar başladı mı?
Kara Leyla’yı seçip, akordeonu çöpe atıp tatile gitmeyi planlıyordum. (gülüşmeler) Fakat yapımcımız ‘Kara Leyla için bir geçmiş düşünüyoruz, oryantal olmasını planlıyoruz’ dedi!
Eyvah, şok?
Hemen oradan çıkıp Taksim’de ‘Sim’e gittim. Dünyanın en iyi dansöz kostümlerini Türkiye yapıyormuş meğer. Oradaki satıcı bana 2. bölümde gördüğünüz siyah kostümü çıkarttı. 1500 lira bir kostüm. Svaroski taşlarla süslenmiş. Zaten 1000 liranın altında dansöz kıyafeti de yok. Gerçekten pahalı.
Dansa yeteneğin var mıydı? Ders aldın mı?
Derslere hemen başladım. Özlem İdilsu’dan ders alıyorum. Bunu hayatımın parçası haline getirmeyi düşünüyorum. Terapi gibi gerçekten. Karakterime de en çok dans ederken yaklaştım. Kendin kalarak onu oynayamazsın. Tabii bir koreografi var ama onu yerine getirmek için bedenini daha önce hiç kullanmadığın biçimde kullanıyorsun ki “Bu ben miyim” diyorsun.
‘Erkek oyunculara göre kendimizi kabul ettirmek daha zor’
Kariyerinde kadınlığı ön plana çıkan karakterler yok aslında. Zorluyor mu seni Kara Leyla?
Mesela ‘Zehir Ahu’ beni daha az yıpratacaktı. Daha bildiğim bir karakterdi. Kendimi zorlamak istedim. Gerçek hayatımda cinsiyetsiz bir haldeyim ben. Ama Leyla’nın kadın olduğu hiç unutulmuyor. Şahika Tekand hep ‘buradan oynayın’ derdi. (karnını gösteriyor) İlk defa ne demek olduğunu farkettim. Dans derslerinde de bu tarafımı güçlendirdiğim için zorlandım. Yoksa tekniği öğrenirsin. O şuh bakış, o kendini beğenme, o kadınsılık... Yeni öğreniyorum bunları. Bir de ilk defa bu kadar uçta, bu kadar sevdiği için mücadele eden birini oynuyorum. Daha önce hep ben sevilmiştim. (gülüyoruz)
Aslında şehirli olsun olmasın kadınlar hep daha fazla uğraşmak zorunda. Katılır mısın?
Biz erkeklere nazaran kendimize yer açabilmek, varolabilmek için çarpı 10 mücadele etmek zorundayız. Kendimizi olduğumuz gibi kabul ettirmek, her anlamda zor. Erkek oyunuculara göre çok çabuk sınıflandırılıyoruz.
Berfu Haşıoğlu
Vatan